Milliyetçilik
Paraziter Güdümlü Milliyetçilik
Son dönemlerde Çerkes tanımı üzerinden tuhaf bir Adige milliyetçiliği türedi, tıpkı daha önce sahne alan tuhaf Abhaz milliyetçiliği gibi. Tuhaf diyorum çünkü, sözcük oyunlarının sığlığında fırtına yaratmaktan ibaret bir milliyetçilik. Hırçın ve saldırgan. Bu kelime milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapanların çoğu, gerilim filmlerinin kötü karakterleri gibi hep gölgede duruyorlar. Gölgeden tehdit ediyorlar, ateş açıyorlar ve bıçak sallıyorlar. İhtiraslı ve iştahlılar. Ya yıkıcı bir travmanın kurbanı psikopat seri katili oynuyorlar, ya da herşeyi kazanmak isteyen şişko patrona çalışan kiralık katili…
Yüzleşme
Türkiye çok karmaşık ve sancılı bir değişim-dönüşüm süreçinden geçiyor. Hepimiz olup biteni anlamaya ve anlamlandırmaya çabalıyoruz. Kimimize göre otoriter devlet yapısından demokratik devlet yapısına geçiliyor (huraa), kimimize göre ise milliyetçi oteriterliğin yerini muhafazakar otoriterlik alıyor (yuhaa)… Bir diğer önemli tartışma noktası da, sözkonusu değişim- dönüşümün iç dinamiklerle mi yoksa dış yönlendirilmelerle mi gerçekleştiği. Yani, kendi kendimizi mi dizayn ediyoruz yoksa dışardan mı dizayn ediliyoruz… Kim neyi nasıl yorumlarsa yorumlasın, sonuçta tabuların yıkıldığı ve kutsalların sıradanlaştığı bir dönem yaşanıyor.
Yalnızlığın Şarkısı
Yalnızlığın şarkısı hükmeder bize. Kafkasya’nın birliği, Kafkas halklarının birlikteliği diye yola çıkıp yirmi yılda iflas etmemiz ve gele gele Adige- Abaza-(ve Ubıh) birliğini bile çok görecek hale gelmemiz bundandır. Yüzyıl önce de böyle olmuştu, ve ondan önceki yüzyıllarda da. Yalnızlığın şarkısı teslim almıştır bizi… Yalnızlığın şarkısını rüzgar fısıldar kulağımıza. Efsunlu bir ses, kutsal bir söz gibi kuşatır bizi. Aklımıza, yüreğimize ve illaki egomuza hükmeder. Özgürlüğü bibaşınalık, özgünlüğü aykırılık sanacak kadar yalnızlaşmayı yüceltir benliğimizde.
Milliyetçilik ve Yurtseverlik
Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in Türkiye ziyareti, iç politikadaki Baykal sansasyonu nedeniyle biraz gölgede kaldı. İki ülke arasında birçok alanı kapsayan anlaşmalar yapıldı, stratejik işbirliğinin geliştirilmesi yönünde önemli adımlar atıldı. Sadece vizenin (kısmen de olsa) kalkması için atılan imzalar bile büyük anlamlar taşıyor. Bu ziyaretin detaylarını ve Rusya- Türkiye ilişkilerini nasıl şekillendireceğini önümüzdeki günlerde daha iyi anlayacağız ve yorumlayacağız. Hiç kuşku yok ki, Türkiye-Rusya ilişkileri Kafkas halklarının geleceği bakımından kilit önem taşıyor.
Kurtların Dalaşında Kuzular Kaybeder
CC’deki ilk yazımın Adige-Abhaz toplumunun özgün gündemiyle ilgili olmasını isterdim; Kafkasya’da olup bitenleri, diyaspora-anavatan ilişkilerini, dönüş, kimlik, örgütlenme vb. yakıcı konuları tartışmayı… Ama ne mümkün. Her geçen gün nefes almanın zorlaştığı bir ülkede yaşıyoruz. Gerilim öyle yükseldi, hesaplaşma öyle keskinleşti ki, mecburen öncelik vermek gerekti. Belki bir kısmımız olup bitenleri anlamış-anlamlandırmış ve zihnen rahata ermiştir. Bunu başaranlara ne mutlu. Ben hala ‘acaba’lar labirentinde yuvarlananlardanım. Bitaraf, dolayısıyla bertaraf durumdayım. Üstüme çöken iki büyük hava basıncından hangisinin alçak hangisinin yüksek olduğu üzerine kendi kendime körbahis oynuyorum.