Kafkasya
Abhazya Savaşı, Rusya Faktörü ve Sergey Baburin’in Rolü…
25. Yılında… Abhazya savaşı, Rusya faktörü ve Sergey Baburin’in rolü… Yıllar akıp gitti, daha dünmüş gibi hatırladığımız Abhazya-Gürcistan savaşı olup biteli çeyrek yüzyıl geçti. 14 Ağustos 1992’de Gürcistan’ın işgal ve ilhak amaçlı saldırısıyla başlayan savaş, 30 Eylül 1993’de Abhazya’nın zaferiyle sonuçlanmıştı. Savaştan sonra iki ülke ilişkilerinin geleceği üzerine yürütülen müzakereler sonuçsuz kalmış, Gürcistan’ın yeni saldırı girişimleri boşa çıkarılmış ve Abhazya 1999’da bağımsızlığını ilan etmişti. 2008’de Rusya’nın (ve akabinde başka ülkelerin) bağımsızlığı tanımasıyla bugünlere gelindi…
2014: Kurgular ve Gerçekler...
Kurgu boşa çıktı, Kafkasya ve Kafkas halkları 2014’ü kazasız-belasız atlattı. Kurgu tutsaydı, muhtemelen Kafkasya, şu günlerde, Batı ile Rusya arasında yaşanan yeni soğuk savaşın yegane sıcak hattı olacaktı. Neyse ki tutmadı…
Sanaldan Gerçeğe, Hamasetten Eyleme...
Bugün, geleceği kurmak için ihtiyacımız olan hemen herşeye sahibiz. Tek eksiğimiz bu tarihi şansı iyi anlamak ve kararlı bir irade ile gereğini yapmaktır. Başaramazsak tek sorumlusu kendimiz olacağız.
Bahar Muştusu
Amerikalı oyun kurucular yavaş yavaş dillendirmeye başladı, ‘Arap Baharı’ndan sonra sırada ‘Kafkas Baharı’ varmış. Gila Benmayor, 30 Eylül 2011 tarihli Hürriyet’teki köşesinde, şimdi ‘Atlantik Konseyi’ adlı düşünce kuruluşunun başında bulunan ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’la yaptığı konuşmaya dayandırıyor, ‘Kafkas Baharı’ muştu’sunu… Amerikalılar pratik ve pragmatik insanlardır, dünyaya çeki düzen verme işinde çağa uygun yöntemler bulmakta ve bunları iletişim illüzyonuyla dünyaya satmakta hamarattırlar. Yakın zamana kadar bu işi doğrudan CIA, Pentagon, NATO vb.
Dudayev'i Hatırlamak
21 Nisan, Çeçenistan’ın efsanevi lideri Cahar Dudayev’in ölüm yıldönümüdür. Bundan onbeş yıl önce (1996’da), aracı başında telefonla konuşurken yeri tespit edilmiş ve bir Rus savaş uçağı tarafından güdümlü füzeyle vurulmuştu… Merak ettim, Çeçenler ve diğer Kafkasyalılar Dudayev’ı hatırlayıp anıyor mu diye, 21 Nisan öncesi ve sonrası bir hafta boyunca ulaşabildiğim tüm internet mecralarına (mail grupları, web siteleri, facebook sayfaları vs.) bakındım; Çeçenistan’daki bugünkü yönetim ve muhalif gruplar da dahil olmak üzere, hem anavatanda hem diyasporada Dudayev’in ölüm yıldönümüyle ilgili çok az söz, yazı ve etkinlik görebildim.
Benzeşen Haller
Ruhi Su’nun ‘halimiz benziyor hallerinize’ türküsünü belki siz de duydunuz. Türkü kısadır, özdür, geleneksel bir ezginin üzerine yazılmış birkaç bilge sözdür. Evet, benzeşen hallerdir bireyleri ve toplumları biraraya getiren. Dünya kuruldu kurulalı bu böyledir; tüm örgütlenmeler, tüm birliktelikler benzeşen haller üzerinden sağlanagelmiştir. Benzeşen haller birleştiricidir. Bazen kurulu düzenin nemalananlarıdır benzeşenler, bazen de mağdurları. Feodal beyleri birleştiren de benzeşenler denklemidir, feodalizme meydan okuyanlar da. Spartaküs, kendi gibi köle- gladyatörlerle birlik olup başkaldırmıştır.
Gelenek, Din, Demokrasi ve Biz
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde giderek artan radikal dinci terör saldırıları kadar, KBC Yönetimi’nin sorunu eski gelenekler üzerinden ve ‘sivil savunma komiteleri’ yoluyla çözme arayışı da sorgulanmaya muhtaç gözüküyor. ‘Dini kimlik’ ile ‘milli kimlik’i karşı karşıya getirecek böylesi bir yöntemin daha büyük iç çatışmalara yolaçma riski bir yana, belki de asıl üzerinde durmamız gereken, bunun ‘demokrasi ve hukuk’ bakımından ne anlam taşıdığıdır. Hatta vizörü daha da genişleterek, bireysel ve toplumsal yaşam algımızda gelenek, din, demokrasi ve hukuk kavramlarının ne ifade ettiğini ve nasıl önceliklendiğini tartışmak gerekir kanısındayım.
Karanlığın Gölgesi
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde, en son değerli biliminsanı Arslan Tsipinov’un öldürülmesiyle doruğa çıkan kaotik şiddet ortamı, hepimizi kaygılandırıyor. Ülkeyi teslim alan bu vahim sürecin biran önce durmasını, barış ve sükunetin sağlanmasını diliyoruz. Önceleri başkent Nalçik’de asker ve polisleri hedef alan ‘münferit’ saldırıların giderek artması, sivil hedeflere yönelmesi ve ülkenin tamamına yayılması, toplumu sindirmeye yönelik planlı-sistemli bir karanlık savaşın tırmandırıldığını gösteriyor. Nitekim, orada yaşayan dostlarımızdan aldığımız bilgilere göre, artan şiddet olayları yüzünden toplumda korku ve umutsuzluk giderek yaygınlaşıyor.
Marifetler
Bu yazıya başlık olmayı hakeden sözcüğü, en sevdiğim yazarlardan Ursula K. Le Guin’in okumakta olduğum aynı adlı kitabından ödünç aldım. Le Guin’in öyküleri, felsefi ve edebi lezzetlerle seyreltilmiş düşsel nehirlerdir. Usulca sizi kucaklar, uzaklara taşır; farklı dünyalara, farklı coğrafyalara, farklı toplumlara ve insanlara ulaştırır. Öykü bittiğinde, aslında kendi küçük dünyanızda bir yolculuk yaptığınızı anlarsınız. Kendinizi keşfedersiniz. Eğer J.R.R.Tolkien’i sevmişseniz, Le Guin’e taparsınız… Le Guin ‘Marifetler’de (roman), dağda yaşayan ve her biri farklı marifete sahip özgür klanların oluşturduğu federatif bir toplumu anlatır.
Şimdi Siyaset Zamanı
Siyasetin, fırsatları ve riskleri yönetme sanatı olduğu söylenir. Fırsatlar mevzi kazanmak, riskler ise mevzi korumak için yönetilir. Her iki durumun da ustası olmak gerekiyor. Sadece fırsatlara odaklanıp riskleri görmezden gelmek kadar, risklere saplanıp fırsatları ihmal etmek de başarısızlığa çıkıyor. Başka değişle, fırsat varken (tutuk kalıp) avallayan da, risk varken (acul olup) çuvallayan da kaybediyor… Geçmiş kuşaklarımız siyasetin fırsatları ve riskleri yönetme sanatı olduğunu iyi bilselerdi ve risk-fırsat gelgitinde yol almada daha usta olsalardı, hiç kuşkusuz tarihimiz bir başka yazılırdı.
Paraziter Güdümlü Milliyetçilik
Son dönemlerde Çerkes tanımı üzerinden tuhaf bir Adige milliyetçiliği türedi, tıpkı daha önce sahne alan tuhaf Abhaz milliyetçiliği gibi. Tuhaf diyorum çünkü, sözcük oyunlarının sığlığında fırtına yaratmaktan ibaret bir milliyetçilik. Hırçın ve saldırgan. Bu kelime milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapanların çoğu, gerilim filmlerinin kötü karakterleri gibi hep gölgede duruyorlar. Gölgeden tehdit ediyorlar, ateş açıyorlar ve bıçak sallıyorlar. İhtiraslı ve iştahlılar. Ya yıkıcı bir travmanın kurbanı psikopat seri katili oynuyorlar, ya da herşeyi kazanmak isteyen şişko patrona çalışan kiralık katili…
Geleceği Uzun Olanlar Devri
Hayatın akışı hızlandıkça ve rekabet keskinleştikçe gençlerin özel ve toplumsal yaşam alanındaki rolleri artıyor; karar ve yönetim erki yaşlılardan gençlere geçiyor. Toplumlar, geçmişin anılarını değil geleceğin hayallerini seslendirenlere prim veriyor. Bu, deneyimden çok atılıma, statükodan çok değişime öncelik veren yeni anlayıştır. Çağımızın en önemli değişimlerinden biridir. 2000’li yıllar, geçmişi uzun olanların değil geleceği uzun olanların devri… Değişim, tam da dünyanın en gelenekçi toplumu sayılan İngilizler’de başlamıştı. Muhalefetteki İşçi Partisi 1994’deki kongresinde 39 yaşındaki Tony Blair’i lider seçmişti.
Yalnızlığın Şarkısı
Yalnızlığın şarkısı hükmeder bize. Kafkasya’nın birliği, Kafkas halklarının birlikteliği diye yola çıkıp yirmi yılda iflas etmemiz ve gele gele Adige- Abaza-(ve Ubıh) birliğini bile çok görecek hale gelmemiz bundandır. Yüzyıl önce de böyle olmuştu, ve ondan önceki yüzyıllarda da. Yalnızlığın şarkısı teslim almıştır bizi… Yalnızlığın şarkısını rüzgar fısıldar kulağımıza. Efsunlu bir ses, kutsal bir söz gibi kuşatır bizi. Aklımıza, yüreğimize ve illaki egomuza hükmeder. Özgürlüğü bibaşınalık, özgünlüğü aykırılık sanacak kadar yalnızlaşmayı yüceltir benliğimizde.
Bir Amerikan Şeyi Deyer Bize*
Dünyanın neresinda olursak olalım mutlaka bir Amerikan şeyi deyer dokunur bize. Bu şey bazen küçüktür gündelik yaşamımıza deyer; bir paket cıgara ya da bir şişe cola olur keyfimize deyer, bir blue jean olur mabadımıza deyer…. Bazen büyük olur hayatımıza değer; bilimdir, teknolojidir, insanlık namına ilerlemedir. Bazen demokrasidir ve özgürlük. Geçmişimize deyer ve geleceğimize. Bilincimize değer bilincimize. Efendimizmişcesine hayatımıza deyer. İstesek de istemesek de, beyensek de beyenmesek de deyer bize. Bazen tenimize deyer geçer, bazen içimize değer; gözümüzden kulağımıza, dilimizden damağımıza, gırtlağımızdan midemize, kalbimizden aklımıza.
Milliyetçilik ve Yurtseverlik
Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in Türkiye ziyareti, iç politikadaki Baykal sansasyonu nedeniyle biraz gölgede kaldı. İki ülke arasında birçok alanı kapsayan anlaşmalar yapıldı, stratejik işbirliğinin geliştirilmesi yönünde önemli adımlar atıldı. Sadece vizenin (kısmen de olsa) kalkması için atılan imzalar bile büyük anlamlar taşıyor. Bu ziyaretin detaylarını ve Rusya- Türkiye ilişkilerini nasıl şekillendireceğini önümüzdeki günlerde daha iyi anlayacağız ve yorumlayacağız. Hiç kuşku yok ki, Türkiye-Rusya ilişkileri Kafkas halklarının geleceği bakımından kilit önem taşıyor.
"Yüz Çiçek Açsın, Bin Fikir Yarışsın"
Genel kanı, internet’in yeni bir aydınlanma çağı başlattığıdır. Buna dijital devrim diyenler de var. En sevdiğim tanım ise muhafazakar toplum bilimcilerin kullandığı ‘anarşinin altın çağı’dır. Zira dijital devrimin geniş kitlelere sağladığı ‘bilgiye ulaşma’ imkanı klasik düzeni sarsıyor, hiyerarşik yapıları altüst ediyor. Artık statüko sökmüyor, emir-komuta işlemiyor. Toplumlar devlet elitine ve yönetenlere internet sayesinde meydan okuyabiliyor; toplum-devlet ilişkisi yeniden tanımlanıyor. Şeffaflık ve hesap sorulabilirlik kurumsallaşıyor. Bu demokrasidir, özgürlüktür, özgürleşmedir. İnternet bize sadece bilgiye kolay ulaşma olanağı vermiyor, düşüncelerimizi, itirazlarımızı beklentilerimizi…velhasıl kişisel manifestolarımızı deklare etme, yayma imkanı da sağlıyor.