Avrupa Parlamentosu'nda 'Çerkes Günü' Konuşma Özeti
2011-11-07
Avrupa Parlamentosu’nun saygıdeğer üyeleri,
Avrupalı Çerkesler Federasyonu’muzun girişimi ve sizlerin desteğiyle
gerçekleşen bu toplantıya vize engeli yüzünden gelememiş olmaktan kişisel
olarak üzüntü duysam da, bugün burada bizlere, düşüncelerimizi, umut ve
beklentilerimizi sizlerle paylaşma fırsatı vermenizden dolayı müteşekkirim.
Sizlerin nezdinde üyesi olduğunuz Avrupa Parlamentosu’nu ve parçası olduğu
Avrupa Birliği’ni selamlıyorum…
Hiç kuşku yok ki Avrupa Birliği’nin kuruluşu tüm insanlık adına büyük bir adım olmuştur. Sadece Birliği oluşturan ülkelere ve toplumlara değil, dünyadaki tüm ülkelere ve tüm toplumlara barış, adalet ve refah adına umut vermiştir. Demokrasi, hukuk ve insan hakları normlarıyla en ücradaki toplumlar için bile ilham kaynağı olmuş, ortak yaşam adına güven vaadetmiştir.
Bu iyimser algının temelinde, Birliğin kuruluşunda ifadesini bulan ve ilk yıllarında olgunlaşarak tüm dünyaya hitabeder hale gelen ‘demokrasi, adalet ve barış’ felsefesi yatmaktadır. Bu sayede dünya Avrupa Birliği’ni salt keskinleşen küresel rekabete ayak uydurma ve Avrupa’ya avantaj sağlama projesi olarak görmemiş, tüm toplumlara fayda sağlayacak bir insanlık ülküsü olarak değerlendirmiştir. Ne yazık ki son yıllarda bu iyimser algı hızla aşınmıştır. Birliğin artan ‘çifte standart’ uygulamaları ve Birliği oluşturan kimi ülkelerin sömürgecilik çağlarını aratmayan saldırgan politikaları yüzünden bugün maalesef Avrupa Birliği, pekçok ülke ve toplum için hayalkırıklığı olmuştur. Bu hayal kırıklığı Birliği oluşturan ülkelerde de hızla yayılmakta, uyumsuzluğa ve güncel sorunların artmasına zemin oluşturmaktadır.
Hala Avrupa Birliği umudunu sürdürenlerdenim ve sizlere, yakın tarihte büyük acılara ve haksızlıklara maruz bırakılmış, savaşlarla, kırımlarla ve sürgünlerle nüfusu azalmış ve bölünmüş bir halkın mensubu olarak hitabediyorum. 20 yıldır hayata tutunmak ve haklarını korumak için canla- başla mücadele eden Abhazya adına, Abhazlar adına sesleniyorum.
Ve üzülerek belirtmek isterim ki, Abhazya halkı Avrupa Birliği’nin ‘çifte standart’ politikalarından en fazla zarar gören toplumlardan biridir. Maalesef Avrupa Birliği, 1992’de Gürcistan’ın Abhazya’ya ilhak amaçlı saldırısına açıkça destek vererek, konjonktürel çıkarları ve politik hesapları uğruna ‘demokrasi, barış ve adalet’ ülküsüne sırt çevirmiştir. Yanlış politikalarını, Abhazya’nın 30 Eylül 1993’de zafer kazanıp özgürlüğüne kavuşmasından sonra da sürdürmüştür. Yıllardır Gürcistan’ın tehdit ve provakasyonlarına, baskı ve yıldırma politikalarına göğüs gererek fiili bağımsızlığını korumayı başaran ve nihayet 2008’den beri bazı ülkelerin tanımasıyla hukuken bağımsız olan Abhazya, bugün hala Avrupa Birliği’nin yanlış politikalarından zarar görmektedir.
Dünya hepimizin evidir ve yaşam hakkı, küçük-büyük, az-çok, güçlü-güçsüz, zengin-yoksul, gelişmiş-az gelişmiş bütün toplumların, bütün insanların kutsal hakkıdır. Avrupa Birliği, Avrupa’nın sömürgeci çağlarına öykünüp yeniden ve her ne pahasına hegamon güç olmak sevdasına kapılmak yerine, kuruluş referanslarına bağlı kalırsa, yeniden tüm insanlık için umut olur.
Biz umudumuzu koruyoruz. Avrupa Birliği’nin, günlük siyasi ve ekonomik çıkarlara feda ettiği kuruluş felsefesine yeniden sahip çıkacağına, ‘demokrasi, barış ve adalet’i sadece söylemle değil eylemle de savunacağına güveniyoruz. Abhazya halkı bunu istiyor ve bekliyor. Abhazya, bağımsızlık hakkına Avrupa’nın saygı duymasını ve gereğini yapmasını istiyor ve bekliyor.
Saygıdeğer Parlamenterler,
Kuzey Kafkasya’nın Adige ve Abaza halklarının nüfuslarının yüzde 80’i
diyasporada yaşamaktadır. Büyük çoğunluk Türkiye’dedir. Bu, kendi
tercihleri ve kendi kararları sonucu oluşmuş bir durum değildir. Bu iki
kardeş halkın ekseriyet nüfusu, 21 Mayıs 1864’de biten Rus-Kafkas savaşının
sonunda sürgün edilmiştir.
Bölünmüş bu iki halk bugün varoluş mücadelesi vermektedir. Anavatanda nüfus azdır ve buradaki kardeşlerimiz varlıklarını ve haklarını koruyup geliştirmekte büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Diyasporadaki halkımız ise ağır asimilasyon yüzünden yokolma tehditi altındadır. Dilimiz, kültürümüz büyük ölçüde erezyona uğramıştır.
Türkiye’nin 1999’da Avrupa Birliği’ne aday üye olmasıyla başlayan ve peş peşe yapılan yasal düzenlemelerle desteklenen olumlu süreç maalesef son yıllarda kesintiye uğramıştır. Bugün bizleri kaygılandıran bir gidişatla karşı karşıyayız. Türkiye çokkültürlü yapısını içselleştirememiş, farklı kimlikleri kucaklayamamış ve sonuçta Türk-Kürt, Sunni-Alevi eksenli keskin bir ayrışmaya ve çatışmaya sürüklenmiştir. Ne yazık ki Avrupa Birliği’nin bakışı da bu ikili yapıya odaklanmıştır. Diğer kültürleri dışlayan, yok sayan bu gidişat kaygı vericidir. Tüm kültürleri kapsayıcı politikalardan uzaklaştıkça kaos daha da büyümektedir.
Türkiye’de yaşayan Adige ve Abazalar hem diyasporada kendi kimlikleriyle yaşamak, hem de anavatan Kuzey Kafkasya ile ilişkilerini geliştirmek istemektedir. Bunun için öncelikli beklentimiz, Türkiye’de haklarımızı koruyup varlığımızı destekleyecek yasal düzenlemelerin yapılması ve anavanla ilişkilerimizi kolaylaştıracak (çifte vatandaşlık, kolay ulaşım, isteyenlerin geriye dönüşünü kolaylaştıracak düzenlemelerin yapılması, ekonomik ve hukuki zorlukların kaldırılması) adımların atılmasıdır.
Sizlerin ve üyesi olduğunuz Avrupa Parlamentosu’nun, Avrupa Birliği’ni kendi iç sıkıntılarını aşarak daha tutarlı ve kararlı politikalar üreten ve yeniden bizlere umut veren bir yapıya kavuşturacağınıza inanıyoruz.
Bu inançla sizleri selamlıyor, saygılar sunuyorum.
Sezai Babakuş
Abhazya’nın Dostları Sözcüsü