Dönüş
Sanaldan Gerçeğe, Hamasetten Eyleme...
Bugün, geleceği kurmak için ihtiyacımız olan hemen herşeye sahibiz. Tek eksiğimiz bu tarihi şansı iyi anlamak ve kararlı bir irade ile gereğini yapmaktır. Başaramazsak tek sorumlusu kendimiz olacağız.
Dönüşçünün Türküsü
1864’den 1878’e onbeş yılda birbuçuk milyonduk vatanı terke zorlanan, 1990’dan 2010’a yirmi yılda üçbiniz vatana geri yolalan. Henüz üçbin dönüş öyküsü yazabildik, üç bin dönüş türküsü. Binleri onbinlere, onbinleri yüzbinlere ulaştırabilsek bir destan yazmış olacağız. Şimdilik her dönüşçü kendi öyküsünde, kendi türküsünde. Herbirı kıymetli, herbiri destanımıza bir iplik. Ve elbet, bu ayrı öykülerin bu ayrı türkülerin hepsinde ortak bir söz, ortak bir ses vardır: zordur dönüşçü olmak… Evet, dönüşçü olmak zordur.
500 Cesur Yürek Aranıyor
Geleceği kazanmak için 500 cesur insan arıyoruz. Abhaz-Abazin, Adige, Wubıh, 500 ‘Çılgın Çerkes’… 20 Mayıs 2011 sabahı “Dönüş” adlı gemiyle yola çıkarak 21 Mayıs sabahı güneşi Sohum’da selamlayacak 500 iyi insan arıyoruz. Sürgün ağıtımızı denize bırakıp dönüş şarkımızı söyleyecek 500 güzel insan… 500 insan arıyoruz, anavatana dönüşümüze öncülük edecek. Vakit geldi, yolumuz açık. Şans bizden yana, cesaret bizden ola. … Daha yüzelli yıl evvel, imparatorluklar çağının güç savaşlarına kurban olan bir halkız.
Eleni Gitti, Bakışı Bende Kaldı: Abhazya'daki Greklerin Dönüş Öyküsü
Neredeyse yirmi yıldır bir fotoğraf dolaşır benimle, siyah-beyaz bir sadakatla nereye gitsem peşimde. Bıkmadan, bıktırmadan… Biraz boynu büküktür. Çocuksu, masum bir yüz. Sanki bir tutam sitem serpmiş müebbet hüznüne. Yine de kıyamaz sanki, helal eden minik bir gülümseyişle selamlar, kocaman zeytin gözleri. Sevgiyle, tutkuyla bakar. Sarıp sarmalar beni. Bu, Eleni’nin fotoğrafıdır. Nereye gitsem benimle… … 1992’nin 1 Haziran sabahı, henüz güneş uykudayken, ince bir sisin sessizliğinde sahil boyu yürümüştük, Sohum limanına.
Ardzınba'yı Uğurlarken
VLADİSLAV ARDZINBA, 1945-2010 4 Mart (2010) sabahı, Vladislav G. Ardzınba’nın öldüğü haberi ile uyandığımda güçlü bir zembereğin harekete geçirdiği mekanik misali giyindim, dışarı çıktım, Anadoluhisarı’nın Göksu-Küçüksu derelerinin Boğaz’a ulaştığı yayda voltalamaya başladım. Küçüksu Kasrı kenarından gözlerimi denizin, düşüncelerimi zamanın akışına bıraktım. Bir sigara tellendirip efkarımı Velimir Hlebnikov’un dizeleriyle üfledim; Yıllar, insanlar ve halklar akarsu gibi Ebediyyete akıp gözden kayboluyorlar Kâinatın esnek aynasında. Yıldızlar balık ağı, balıksa bizler Tanrılar, karanlıktaki hayaletlerdir.