21 Mayıs, DÇP’nin Duruşu ve Yarınlar...
2003-06-02
Sevdiklerimizle kucaklaştık ve savaşa gittik
Toprağımızla kucaklaştık ve sürgüne gittik
Bu yıl sürgünü hatırlama bilincimiz, başka bir değişle kendimizi ve kimliğimizi tanıma/tanımlama isteğimiz daha yükseklerdeydi. Ankara’da, Samsun’da, Kefken’de, İstanbul’da ve Çerkeslerin olduğu diğer bölgelerde anma programları yapıldı. Daha etkin, daha yaygın katılımlar sağlandı. Daha çok konuşuldu. Daha çok tartışıldı. Söylenmiş sözlerin, yazılmış sözcüklerin, atılmış adımların ve kotarılmış etkinliklerin hepsi, 21 Mayıs’ı daha iyi anlamamız ve daha iyi anlatmamız için yardımcı oldu. Bu yıl Çerkesler kim olduklarını, Türkiye’ye neden ve nasıl geldiklerini, ne hissettiklerini, ne düşünüp ne istediklerini biraz daha anladılar. Bu yıl Türkiye, Çerkeslerin kim olduğunu, neden ve nasıl burada olduğunu ve ne istediğini biraz daha öğrendi. Tüm bunların sağlanmasına önayak olanlara, destekleyenlere ve katılanlara teşekkür ediyoruz.
…
Bu yıl Demokratik Çerkes Platformu’nun (DÇP) İstanbul-Üsküdar’da Kız Kulesi karşısındaki 21 Mayıs anması, geçen yıllardakine göre çok daha anlamlı geçti; Hem katılım, hem katılımcı profili açısından zengindi. Elbette 21 Mayıs’la simgelenen sürgünün asıl muhatapları Adiğe, Abhaz ve Ubıhlar ağırlıktaydı. Ancak Çeçenler, Asetinler, Lezgiler, Avarlar da aramızdaydı. Ayrıca sürgün ve zorunlu göçün ne olduğunu yakından bilen Filistinlileri, Bosnalıları, Kosovalıları, Tatarları temsilen dostlarımız da dayanışmak için bizimleydi.
Yine bu yıl, İstanbul içinden ve dışından daha önce hiç görmediğimiz Çerkeslerin, köklerini ve kendilerini aramak için gelmiş olması, neredeyse sürgün günlerine tanıkmış kadar yaşlı kadınların ağıtlara katılması ve sürgün yasını içselleştiren gözyaşları, derin anlam ifade ediyordu. Bu yıl Üsküdar sahilinde toplanan kalabalığın duruşu ve bakışı, Karadenizi baştan başa katederek Sohum’a, Soçi’ye, Tuapseye ve oradan tüm “güzel yurtlarımıza” ulaşacak kadar güçlü duygularla yüklüydü. Bu yıl Üsküdar sahilinde toplanan Çerkesler, tarihin karanlığından gün yüzüne çıkmak için bir adım daha attı. “Varız ve var olacağız"ı biraz daha güçlü hissetti ve hissettirdi.
Ve çok sayıda gazeteci (Hürriyet, Cumhuriyet, Milliyet, Radikal, STV, CHA, Anadolu Ajansı, SkyTürk vb.) anmayı izledi ve etkin şekilde yansıttı.
…
21 Mayıs 1864, Kafkasya’da savaşın yenilgi ile bittiği ve Adiğe-Abhaz-Ubıh nüfusunun büyük çoğunluğunun sürgüne gönderildiği bir sürecin simgesidir. Her birey, her topluluk ve her anlayış 21 Mayıs’ı öngördüğü yöntemle anabilir. Kimileri içten içe yas tutar, ağıt söyler. Kimileri dua eder, namaz kılar. Kimileri dans edebilir (dans sadece eğlence demek değildir; özellikle savaşa ve ölüme bile dans ederek giden Çerkesler için hiç değildir). Bu yöntemlerin hepsi geçerlidir.
Bir de 21 Mayıs’ı anmanın amacı vardır. DÇP 21 Mayıs’ı (savaşı ve sürgünü) hatırlamayı, tarihi sorgulamanın, dünden bugüne bir insanlık suçunun ifade edilişinin, haksızlığa karşı hak aramanın yanısıra, bir kimlik tanımlaması ve bugüne dair taleplerin dile getirilmesi olarak gördü. Ve bu kimlik tanımlamasını ve taleplerin ifadesini, gizli-saklı, kıyıda-köşede değil tam da kamu alanına çıkarak yapmayı seçti. Kimliğine sahip çıkamayan bir halkın tarihine de sahip çıkamayacağını bilerek, 3 yıldır yapılan tüm çalışmalarında ve 21 Mayıs anmalarında amaç, içerik ve mesajları buna göre şekillendirdi. Bugün Türkiye’de, Çerkeslerin, tarihin en trajik ve en büyük sürgününü yaşamış bir halk olduğu, farklı bir kimliğe sahip olduğu ve bugüne dair talepleri bulunduğu biliniyorsa, hiç kuşku yok ki bunda DÇP’nin ayırd edici, titiz ve başarılı çalışmalarının büyük etkisi olmuştur.
21 Mayıs’la ilgili bir başka husus ise 21 Mayıs’a yüklenmek istenen anlamdır. Bizim için 21 Mayıs’ın anlamı, tarihi düşmanlıkları körüklemek ve nefreti kutsamak değil, tarihimizi hatırlayarak ondan ders çıkarmak ve bizi yarına taşıyacak köprüler kurmaktır. 21 Mayıs’ın önemli simgelerinden Karadeniz ile barıştık. 21 Mayıs’ın hazırlayıcıları (dönemin Osmanlı, İngiliz, Alman ve Fransız imparatorlukları ve mirasçıları) ile bu sürgüne destekci/aracı olan bazı Çerkes soyluları ile barıştık. 21 Mayıs’ın tarafı olan ve bugün bizimle barış içinde birarada yaşamak isteyen Rus halkıyla barıştık. Elbette, 21 Mayıs’ın birinci derecedeki sorumlusu saldırgan Rus ideolojisi ile ve onu yeniden hortlatan/hortlatmaya çalışan yönetimleriyle barışmadık ve barışmayacağız…. Onlarla mücadelemizi, duygularımıza aklımızı da katarak sürdüreceğiz.
…
Bu yıl 21 Mayıs çevresinde yapılan tartışmaları kendini keşfetme ve tarihine sahip çıkma isteği olarak değerlendirebiliriz. Fikir ve önerileriyle ufkumuzu açan, bu fikir ve önerilerini hayata geçirmek için aramızda yer alan herkese teşekkür ediyoruz. Elbette boş polemikler ve sataşmalar da oldu. Ve elbette, kendileri hiçbirşey yapmadan yapılanları karalayanlar, ‘şöyle yapılsın’ buyurup ortalıkta görünmeyenler ve hamaset nutukları atanlar da işbaşındaydı. Bunları da kendi hallerine bırakıyoruz.
21 Mayıs ve 21 Mayıs’ı anma ile ilgili eleştiri ve tartışmaların bir kısmı doğrudan DÇP’ye ve DÇP’nin Üsküdar’daki etkinliğine yönelikti.
İlki, “Çeçenler bugün öldürülür ve sürgün edilirken siz bunu görmeyip 140 yıl öncesiyle uğraşıyorsunuz” la ifadesini bulan eleştiriydi. Sapla samanı birbirine karıştıran ve bulanık suda balık avlamayı uman bu eleştiriyi ciddiye almıyorum. Ancak bu eleştiriyi seslendirenlerin hafif üslubunu, demagojik-dayatmacı tavrını yadırgadığımı belirtmek isterim. Fikirlerini ve varsa bizimle birlikte hayata geçirebileceklerini düşündükleri somut önerilerini, sözcüklerle oynamadan dile getirirlerse, severek paylaşırız.
İkincisi, “DÇP, İstanbul’daki dernek ve vakıfları dışlayıp 21 Mayıs anmasını kendi patronajına almak istiyor” ile ifadesini bulan eleştiriydi. Sabrınıza sığınarak bu konudaki gelişmeyi ve düşüncelerimi size özetlemek isterim;
Kefken’deki 21 Mayıs anmaları yıllardır İstanbul Kuzey Kafkas Kültür Derneği, Kafkas-Abhazya Kültür Derneği, Şamil Vakfı, Sakarya Kafkas Kültür Derneği ve İzmit Kafkas Kültür Derneği öncülüğünde yapılmaktaydı. Ancak özellikle son yıllarda sözü edilen dernek ve vakıf yönetimlerinin yeterince ilgilenmemesi üzerine, bu derneklerin gençleri inisiyatif kullanarak anmaları sürdürdü ve bir anıt yaptırdı. Tüm bunlara rağmen Kefken’deki anmanın etkisi ve katılımcısı giderek azaldı. DÇP 2001’de Kefken’deki anmanın yanısıra kamuya açık bir yerde de anmayı projelerdirdi ve şehrin merkezinde bir yer olarak Üsküdar’ı seçti. Bunun etkili olması üzerine, 2002’de İstanbul’dan bir grup genç, İzmit ve Sakarya gençleriyle de temas kurarak hem Kefken’deki anmanın etkisini artırmak hem de Üsküdar’daki anmaya destek olmak için özverili bir çalışma yürüttüler.
DÇP’nin 21 Mayıs’ı etkin bir şekilde kamu alanına taşıması ve bunu Rus düşmanlığı ve dini motiflerle değil de Çerkes kimliğini öne çıkararak ve bugüne dair talepleri dile getirerek yapması, bazı dernek ve vakıflarda rahatsızlık yarattı. 2003’e gelindiğinde ve 21 Mayıs yaklaşmaya başladığında bu rahatsızlık daha da arttı.
Nihayetinde Nisan ayında, Kefken’deki 21 Mayıs anması ile ilgili İstanbul’da gençlerden oluşturulan çalışma grubundan bir arkadaşımız -ki aynı zamanda DÇP katılımcısıdır- bu yılki anma programları konusunda gençlerin düşüncelerini paylaşmak üzere bizimle bir sohbet görüşmesi yaptı.
Arkadaşımız, geçen yıl Kefken organizasyonunda yer alan İstanbul’daki gençlerle İzmit ve Sakarya gençleri arasında dil ve davranış birliği sağlamakta zorluk çekildiğini, bu yüzden “ne yapsak” arayışının geliştiğini, hatta alternatif bir yer (Şile veya İstanbul merkeze yakın bir yer) arayışında olunduğunu söyledi. Bir başka düşüncenin de DÇP’nin etkinliğine gençlerin ortak olması, hatta İstanbul’daki dernek ve vakıfların katılımı ile “ortak” bir etkinlik yapılması olduğunu belirtti.
Bu sohbet görüşmemizde, şu değerlendirmeleri yaptık:
-
İzmit ve Sakarya’daki arkadaşlarınıza kızıp Kefken’e alternatif (Şile gibi) bir yer düşünmeniz doğru değil. Kefken’in vazgeçilmez bir anlamı var. Biz Üsküdar’ı hiçbir zaman Kefken’e alternatif diye düşünmedik, düşünmüyoruz. Şile’de bir anma yapılmasını tasvip etmiyoruz. Ancak bazı arkadaşlarınızın İstanbul’da, Üsküdar’daki anmaya alternatif yaratmak düşünceleri varsa, bu konuda bizim diyecek bir sözümüz olmaz.
-
Üsküdar’daki etkinliğin “ortak” yapılması düşünülebilir. Bu konuda gençlerin kendi başlarına karar vermesi doğru değildir. Dernek yönetimlerinin ne düşündüğünü bilmiyoruz. Bugüne kadar 21 Mayıs anması gençlerin bir etkinliği olarak görüldü. Şimdi fiilen katılmak mı istiyorlar?..
-
DÇP, kişilerin proje bazında biraraya geldiği bir forumdur. 21 Mayıs anması da iki yıldır kişisel katılımlarla yapıldı. Bu yöntem hem herhangi bir yasal izin gerektirmiyor, hem karar verme ve uygulama sürecini hızlandırıyor. Bu yöntem değişmez bir kural değildir, ancak bugüne kadar tercih edilen bir yöntemdir. Derneklerin tüzel kişilikleri ile katılımı yasal izin gerektirebilir ve süreci uzatabilir. Yine de derneklerin bu etkinliğe tüzel kişilikleriye katılması isteği varsa, hukuki yanının nasıl förmüle edilebileceğini düşünmemiz gerekir.
-
DÇP iki yıldır 21 Mayıs anmasını faklı bir konseptte, üslupta ve içerikte yapıyor. Bu yüzden etkili oluyor. Acaba derneklerimiz bu konsept, üslup ve içerik hakkında ne düşünüyor?… Üsküdar’daki anmanın, özellikle son yıllarda Kefken’de yapıldığı gibi dini motif ve söylemlere dayandırılması ve Rus düşmanlığına odaklanmasını doğru bulmuyoruz. Nasıl bir ortak payda çıkabilir, bunları konuşmalı ve değerlendirmeliyiz.
Bunun üzerine, arkadaşımız, kimi arkadaşlarının eğiliminin konsept, üslup ve içeriğin değiştirilmesi doğrultusunda olduğunu, hatta basın açıklamasının kimin tarafından yapılacağı konusunun dahi tartışma konusu yapılabileceğini ifade etti.
Sohbet bu çerçevede tamamlandı. Bu görüşmenin İstanbul’daki dernek ve vakıfların oluşturduğu “koordinasyon kurulu"na nasıl ulaştığını ve nasıl yorumlandığını tam olarak bilmiyoruz. Ancak bu kurulun bir toplantısında hararetli tartışmaların olduğunu, bazı dernek ve vakıf yetkililerinin, Üsküdar’daki anmaya katılınmamasını ve Kefken’deki anmaya katılanların Üsküdar’a yetişememesi için programın uzatılmasını önerdiklerini duyduk.
Bugüne kadar 21 Mayıs anmalarını gençlerin “zararsız bir hobisi” olarak gören ve bu şekilde sınırlamayı tercih eden İstanbul’daki bazı dernek ve vakıfların neden Üsküdar’daki anmaya müdahil olmak istediğini, şayet bunda samimi ve istekli idilerse neden bizimle doğrudan görüşerek düşüncemizi öğrenmeyi tercih etmediklerini anlayabilmiş değiliz.
‘Atfen’ ve ‘gıyaben’ yapılmış konuşmalar için bizim yapabileceğimiz birşey yoktu. Dolayısıyla biz Üsküdar’daki anmayı, önceki yıllarda olduğu gibi yürüttük ve uyguladık. Sonuçta sadece Kefken’e veya Üsküdar’a katılabilenler olduğu gibi hem Kefken’e hem Üsküdar’a katılanlar oldu. Çok sayıda dernek-vakıf yönetici ve üyesi ile Üsküdar’da biraradaydık. Sadece, Kefken’e otobüslerle gidenlerden Üsküdar’daki anmaya yetişmek üzere biraz erken dönmek isteyenlerin engellendiğini, bu nedenle tartışmalar yaşandığını duyup üzüldük.
…
Bu iki somut eleştiri dışında, zaman zaman dile getirilen, “DÇP dernekleri dışlıyor” ve “DÇP Adiğe, Abhaz ve Ubıhların dışındaki Kuzey Kafkas halklarını dışlıyor ve onların sorunlarıyla ilgilenmiyor” diye özetlenen genel eleştiriler oldu.
DÇP dernekleri dışlamıyor. DÇP, kişilerin katılımı ile oluşmuş bir platformdur. Kendini derneklerin altında veya üstünde veya alternatifi olarak değil, onların yeterince yetişemediği ve ilgilenemediği veya ilgilenmediği alanlarda, farklı bir vizyon, farklı bir bakış, anlayış ve algılama ile proje geliştirip uygulamak üzere konumlandırdı. Ve şimdiye kadar tam da bu konumlandırmaya uygun çalışmalar yaptı. Bu çalışmalardan zaman zaman bazı dernek ve vakıf yetkilileri rahatsız oldu. Kimi zaman engelleme girişimlerinde bulunuldu. Bunlar doğaldır. Çünkü DÇP alışılmışın dışındadır. Ve farklı bir ses, farklı bir soluk ve farklı bir renktir…
Demokratik Çerkes Platformu, “Çerkes” üst kimlik tanımlamasını benimseyenlerin katılımıyla oluştu. Aynı zamanda politik bir kimlik olan “Çerkes” tanımının Kuzey Kafkasya’daki hangi halkları kapsadığı konusu, dünden bugüne süregelen bir tartışmadır. DÇP’nin içinde de zaman zaman tartışılmaktadır. Bir kısmımız için sadece Adiğeleri, ağırlıklı kısmımız için Adiğe, Abhaz ve Ubıhları, diğer bir kısmımız için ise tüm Kuzey Kafkas halklarını kapsar. Tüm bunların ortak paydası “kapsam"dan çok “tanım"ın önemli olduğudur. DÇP, alt kimliği ne olursa olsun kendini Çerkes olarak tanımlayan ve kendini Çerkes hisseden kimseyi dışlamamaktadır.
DÇP’den tüm Kuzey Kafkasya halklarının sorunlarıyla ilgilenmesi beklenmemelidir. DÇP’nin ağırlıklı gövdesi (katılımcı yapısı) Adiğe, Abhaz ve Ubıhlardan oluşmaktadır. Dolayısıyla ağırlıklı olarak bu halkların sorunlarının seslendirilmesi ve bu yönde projelerin öne çıkması normaldir. Ayrıca, eğer DÇP Adiğe-Abhaz-Ubıh eksenini tercih ediyorsa, bunu da doğal karşılamak gerekir.
DÇP’nin işleyişinde görevlendirme yoktur. Öneri ve öneriye sahip çıkma vardır. Yani fikir ve proje öneren herkesin fikir ve projesinin kabul görmesini sağlaması ve bu fikir ve projenin hayata geçirilmesine önayak olması gerekmektedir. Dolayısıyla, sadece önermiş olmak için ortaya atılan görüşler yeterince anlam kazanamamakta ve sonuçsuz kalmaktadır.
…
Aynı şeyleri düşünmek, hissetmek ve paylaşmak zorunluluğumuz yok. Buna imkan da yok. Farklı baktığımız ve algıladığımız için, farklı çözüm önerilerine sahip olduğumuz için bu kadar çok derneğe, vakfa sahibiz. Ve bu farklılıklardan dolayı DÇP’ye sahibiz.
Biz, kimliğimiz ve kültürümüz için doğru ve gerekli olduğuna inandığımız çalışmaları yapmaya devam edeceğiz. Biz yolumuza devam edeceğiz ve sesimizi yarınlara ulaştıracağız…