Sezai Babakuş’a Veda

Handan Demiröz

Hayat, gündoğumundan günbatımına yolculuk gibi.

‘Hayat, gündoğumundan günbatımına yolculuk gibi.’ derdi Sezai. Bu kısacık yolculukda ölüm, her canlı için kaçınılmaz son; dünyanın kurgusu böyle, biliyorum ama yine de aklım almıyor. Günler, aylar gelip geçiyor ama ben, yoğun bakımın kapısında beklerken ‘Sezai’nin kalbi durdu’ dedikleri o ana, o dakikaya takılıp kalmış gibiyim. Yürüyüp gidemiyorum. Koşup uzaklaşamıyorum. Kaçıp kurtulamıyorum.

Tam ‘artık yaralarım iyileşiyor’ derken çalan bir telefonla ya da kapı zili ile karşıma çıkan bir dost sesi yada kaçınılmaz olarak yüzleşmek durumunda kaldığım ‘nasılsın’ sorusu karşısında gözyaşlarımı tutmak imkansız oluyor; yeniden tüm ışıklar sönüyor, tüm renkler soluyor.

Gördüğüm, dokunduğum, tattığım, kokladığım, karşılaştığım herşey beni yine, yeniden eski bir anının peşine takıyor.

Beraber sinemaya gittiğimizi, alışveriş merkezlerinde amaçsızca vakit geçirdiğimizi ya da D&R dan kitap ya da DVD seçtiğimizi, TV karşısında oturup tembellik yaptığımızı ya da hararetli tartışmaları izlediğimizi, yurtdışında-yurtiçinde seyahatlere çıktığımızı, kar kış demeden ve bazen saatlerce araç kullanarak ulaştığımız siyasi toplantılara katıldığımızı, arkadaşlarımızla yemeklere çıktığımızı ya da ofisimizde çay-kahve ikramı ile ağırlayıp koyu sohbetlere daldığımızı, defalarca Abhazya’ya uçtuğumuzu, ilk kez düşünülmüş bir çok toplumsal projeyi hayata geçirdiğimizi, Anavatanda,Türkiye’de ve dünyada olan biten herşeyi uzun uzun ve enine boyuna değerlendirdiğimizi, yazılan bir yazıyı okuyup, bazen tek bir kelime ya da cümle üzerinde ‘öyle mi söylenmeli, böyle mi söylenmeli’ diye dakikalarca tartıştığımızı, birlikte ofisin mutfağında onun şef benim yamak olduğum zamanları, pandemide evlere çekilince skype üzerinden hergün saatlerce teke tek ya da arkadaşlarımızla yapılan grup görüşmelerini ve de tüm bunlardan vakit kalırsa ancak zaman ayırıyor olsak da 22 yıl önce kurduğumuz şirketi sıfırdan bugünlere getirmiş olmanın hem sorumluluğunu hem de gururunu ortaklaşa paylaştığımızı, son yıllarda ‘artık meydanı gençlere bırakalım’ dedikten sonra bile yarım kalan projeler üzerinde fikir yürütüp ‘yaşlandık ama vazgeçemiyoruz ‘ diye kendimizle dalga geçtiğimizi tekrar tekrar aklımdan geçiriyorum.

‘2019 yılında KOAH teşhisi konduğunda çalmaya başlayan alarm zillerini neden daha çok dikkate almadım, artan öksürükler neden beni harekete geçirmedi, sağlığında bozulma olduğunu nasıl farketmedim, acaba sigarayı bırakması için daha çok baskı yapsaydım, zorla sağlık kontrollerine gitmeye ikna etseydim, o hastaneye değil de başka hastaneye yönlendirseydim sonuç farklı mı olurdu’ şeklindeki iç hesaplaşmalar hiç bitmiyor kafamda.

Abhazya’nın kurtuluş mücadelesinin büyük önderi ve ilk Cumhurbaşkanı Ardzınba’nın danışmanlığını yapmış, Adige-Abaza toplumunun önde gelen aydınlarından ve düşünce önderlerinden biri olan Sezai Babakuş’un 22 yıl kesintisiz olarak bu kadar yakınında bulunabilme fırsatını yakalamış olduğum için sanırım çok şanslıyım. Ama bu kadar erken yaşta ve böyle ani bir şekilde kaybetmeyi hiçbir yere koyamıyorum.

O entelektüel biriydi. Konuları kavrama, analiz etme ve konuşmaya ya da yazıya dökme yeteneği, muhalif, kalıplara sığmayan, farklı ve solcu kişiliği nedeniyle kendisine kuşkuyla bakanlarda bile hayranlık uyandıracak kadar muhteşemdi. Sadece biz dostları ve sevenleri için değil tüm Adige ve Abazalar için çok erken ve büyük bir kayıp. Anısını, düşüncelerini ve ideallerini yaşatmak hepimizin boynunun borcu.